Almanya’da Pazar günü yapılacak erken seçimler öncesinde, siyasi partiler kampanyalarını yoğunlaştırırken kamuoyu yoklamaları büyük bir çekişmeye işaret ediyor. Seçmenler, ülkenin gelecekteki hükümetini belirlemek için sandık başına gitmeye hazırlanıyor.
Son anketlere göre, merkez sağdaki Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) yüzde 30 civarında bir destekle seçim yarışını önde götürüyor. CDU’yu, özellikle son dönemde artan milliyetçi ve muhafazakâr söylemleriyle dikkat çeken Almanya için Alternatif (AfD) yüzde 20’lik destekle takip ediyor. Şu anki Başbakan Olaf Scholz’un liderliğini yaptığı Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 16 civarında bir oy oranına sahipken, çevreci ve sosyal politikalarıyla öne çıkan Yeşiller Partisi’nin desteği yüzde 13 seviyelerinde.
Seçim kampanyalarının son günlerine girilirken, partilerin liderleri ülkedeki önemli şehirlerde mitingler düzenleyerek seçmenlere sesleniyor. Mevcut Başbakan Olaf Scholz Dortmund’da düzenlediği mitingde ekonomik reformlara ve sosyal politikaların önemine vurgu yaparken, CDU lideri Friedrich Merz ise Oberhausen’de düzenlediği etkinlikte ekonomik büyümeyi teşvik edecek planlarını açıkladı.
AfD, özellikle göçmen politikaları ve Avrupa Birliği karşıtı söylemleriyle destek toplarken, Yeşiller Partisi çevre politikaları ve sürdürülebilir kalkınma projeleri ile seçmenlerin dikkatini çekmeye çalışıyor. Ancak seçim sürecinin en dikkat çeken yönlerinden biri de, Almanya’nın uluslararası ilişkilerde izleyeceği yol ve bu çerçevede ABD ile ilişkilerinin nasıl şekilleneceği konusu oldu.
ABD’de Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi ihtimali, Avrupa’daki dengeleri de etkilemeye başladı. Trump yönetimi, Avrupa’yı ticaret savaşlarıyla tehdit ederken, Almanya gibi büyük ekonomilere yönelik sert politikalar izleyebileceği yönünde sinyaller veriyor.
Almanya’nın en büyük ticaret ortaklarından biri olan ABD ile ilişkilerin nasıl yürütüleceği, seçim kampanyalarının önemli bir gündem maddesi haline geldi. CDU lideri Merz, Avrupa’nın kendi savunmasını güçlendirmesi gerektiğini savunurken, SPD lideri Scholz ise transatlantik ilişkilerin korunmasının hayati önem taşıdığını belirtti.
Trump yönetiminin Gazze, Ukrayna ve Avrupa Birliği politikaları, Almanya’da da yakından izleniyor. Trump’ın Avrupa’yı ikinci planda bırakan politikaları, Alman siyasetinde bölünmelere yol açıyor. Özellikle NATO’dan ayrılma tehditleri ve Avrupa’nın güvenlik konusunda kendi başına hareket etmesi gerektiğine dair açıklamalar, Almanya’daki savunma stratejilerini de etkileyebilir.
Ukrayna’daki savaş, Almanya’daki seçim kampanyalarının merkezinde yer alıyor. Almanya, ABD’den sonra Ukrayna’ya en fazla askeri ve mali destek sağlayan ülke konumunda. Ancak savaşın uzaması ve artan ekonomik yük, bazı seçmenlerde bu desteğin sorgulanmasına yol açıyor.
AfD, Almanya’nın Ukrayna’ya yaptığı yardımların kesilmesini savunurken, CDU ve SPD gibi ana akım partiler Ukrayna’ya verilen desteğin devam etmesi gerektiğini belirtiyor. Friedrich Merz, Almanya’nın 2014’ten bu yana Ukrayna konusunda yanlış kararlar verdiğini ve bundan sonra hataların tekrarlanmaması gerektiğini ifade etti. Scholz ise Almanya’nın Ukrayna’yı yalnız bırakmayacağını ve desteğin devam edeceğini vurguladı.
Ukrayna krizinin yanı sıra Almanya’nın enerji bağımsızlığı konusu da tartışmalara yol açıyor. Özellikle Rusya’dan doğalgaz tedarikinin kesilmesi sonrası Almanya, alternatif enerji kaynaklarına yönelmeye başladı. Yeşiller Partisi, yenilenebilir enerji yatırımlarına öncelik verilmesini savunurken, CDU ve SPD daha dengeli bir enerji politikası izlenmesi gerektiğini düşünüyor.
Almanya’daki seçim sonuçları, yalnızca ülke içindeki siyasi dengeleri değil, Avrupa Birliği’nin geleceğini de etkileyecek. CDU’nun olası zaferi, Almanya’nın daha muhafazakâr ve piyasa dostu politikalar izlemesine yol açabilirken, SPD ve Yeşiller’in güçlü bir pozisyonda olması ise sosyal reformlara ve çevreci politikaların ön plana çıkmasına neden olabilir.
Seçim sonuçları aynı zamanda Avrupa’nın ABD ve Çin gibi küresel güçlerle olan ilişkilerini de doğrudan etkileyecek. Eğer CDU ve müttefikleri seçimden güçlü çıkarsa, Almanya’nın Avrupa içinde daha bağımsız bir dış politika izlemesi muhtemel görünüyor. Öte yandan SPD ve Yeşiller’in güçlü olduğu bir hükümet, Avrupa Birliği ile daha uyumlu bir politika benimseyebilir.
Almanya’daki seçim süreci, aynı zamanda Avrupa’daki diğer ülkeler için de bir referans niteliğinde olacak. Almanya’nın izleyeceği politikalar, özellikle Fransa ve İtalya gibi ülkelerde de yankı bulabilir.
Alman seçmenleri Pazar günü sabah 08.00’de oy kullanmaya başlayacak ve sandıklar akşam 18.00’de kapanacak. Oy verme işleminin hemen ardından sandık çıkış anketleri açıklanacak ve seçim sonuçlarının ilk tahminleri gece saatlerinde belli olacak. Resmi sonuçların ise Pazartesi sabahı duyurulması bekleniyor.
Bu seçimler, Almanya’nın geleceğini belirleyeceği gibi Avrupa’nın genel siyasi dengelerine de yön verecek. Yeni hükümetin alacağı kararlar, hem ekonomik hem de dış politika açısından küresel ölçekte yankı uyandırabilir. Pazar günü sandıktan çıkacak sonuçlar, sadece Almanya için değil, Avrupa ve dünya için de kritik bir dönüm noktasını temsil edecek.
GENEL
2 gün önceGENEL
6 gün önceSPOR
14 gün önceSPOR
14 gün önceGENEL
16 gün önceGÜNDEM
19 gün önceGENEL
25 gün önce